Her yaprağı,düşerken tutuldu
henüz dalından,tazecik.
Her harfi bir buğday tanesi kadar sarı
onca keşmekeş içinde yüzünü anlatan
emekçi defterimin.
şehrimde yorgun yüzün,
okkalı bir sevdayı çağırıyor hüzün..
Yanında isyankar;
sığınıyor yalnızlığına tenimin.
Kehribar renine boyanmış şiirlerinde,
bir başak tanesi kadar uzuyor boyum;
sesimse bir oktav daha inceliyor;
bilesin diye yanında olduğumu
gecenin hamağında okuduğun şiirlerinin.

Hakkımda

Fotoğrafım
"O'na ulaşmak istedim mi ilkin kendi adamlarımın silahlarına takılıp daha öteye gidemiyordum" Franz KAFKA

8 Ekim 2010 Cuma

çimenlik üzerinde bir sabah

...sonra kedi, yavrularını tek tek taşıdı hazırladığım yuvaya.Dört yavruyu tek tek, onbeş dakikalık aralarla yuvaya taşıdı.Herbirinin güvende olduğunu kontrol ederek ve gözlerime bakarak; “evet sana güveniyorum” der gibiydi..Dört yavru yuvaya güven içinde yerleşmişti o sabah...
.....

-Siz yazar mısınız hanfendi ?
.

Günlerdir takipte olan garson sonunda beni bahçenin en uzak masasında kıstırmış, o soruyu sormuştu bir cesaretle.”Yazar mısınız ?” .Yazarım;çok güzel kurgular, hayallerimi çok güzel okuturum istesem..Ama yapmıyorum.Şu elimdeki küçük not defterine kimbilir neler yazıyorum değil mi?Asla kimsenin okuyamayacağı ve sizin hep merak edeceginiz şeyler garson bey.Hakkımda bileceğiniz tek şey ; sabahları bir poğaça ve iki bardak şekersiz çay ile kahvaltı yaptığımdan fazlası olamayacak ne yazık ki..
Aslında, anlatsam garsona; öykümü,içimdekileri,dört yıl önceki kediyi,dün geceyi, Lordumu,şatosunu..İçimdekileri şuracıkta döküversem..Orucu bozulur mu?Sorduğuna pişman olur mu; yazar mıyım,yazmaz mıyım ..Bilmem ki ; denemeden bilinmez..

En azından o, cesaret gösterip bana sordu ; merak, kötü birşey mi, iyi mi bilmiyorum bazen.Ama bu masumca bir merakın sonucu bile olsa; sorgulanmayı sevmiyorum en rahat anımda.

..Poğaçanın iç kısmındaki kaşar peyniri kedi ile paylaşıldı.Zaten kediyi de o yüzden anlatmaya başlamıştım size; gözlerime bakan genç kedi yüzünden..
Ona da başka bir sabah devam ederim Lordum..Pelerinime sarındım şimdi; birazdan karşıdaki tepenin yamacından, uygun bir rüzgar bulunca kendimi bırakacağım size doğru.Birkaç güne kalmaz yanınızda olurum;zira uzun bir yolculuk olacak Kuzey rüzgarlarının peşisıra.
Perdelerinizi açıyorum;siz de uyanın artık Lordum.Bakın herkes günü karşılıyor bir şekilde;
Günaydın kedi,
Günaydın bay garson

...günaydın Lordum ..

kıyıda

Yanağımdan süzüldü usulca ,gözlerimin içine bakarak. O kadar yoğun ve ağırdı ki ; aktı yanağımdan boynuma,tutamadım. “Yarın hava çok sıcak olacak” diye kulağıma fısıldarken;bir yandan da ona inanmam için gökyüzündeki yıldızları gösteriyordu ..Işıl ışıldı gece, ay sönmüş;tek tek yıldız olmuştu sanki bölünerek..

Senin gelmediğin o gece;İlk kez bir çiy tanesini koynumda uyuttum gün doğana kadar, yaz gecesinin titreten serinliğinde..

// kıyıda

19 Nisan 2010 Pazartesi

Bir Dilek Tuttum Baobab Ağacı'nın Altında

Beni sevdiğini asla bilemeyeceğim.Azad ediyorum seni o yüzden. Bir uçurtma kuyruğu uzatıyorum sana ellerim kadar yakın; uç uçabildiğin kadar özgürlüğüne diye..
Ne tuhaf; “Adalarıma İyi Bak”’ı yazmaya başladığımda sen vardın hayatımda.Yakınlardaydın, seni görüyordum, duyuyordum..Ulaşabiliyordum sana.Oysa yalnız insandı hiç bir yere ulaşmayan sana göre..Ama ben,menzilini sana göre ayarlayabiliyordum daktilomun attığı harflerin.Çoğu adalara denk geliyordu ; ıssız,uzak ama orada olan adalara..
Şimdi yoksun biliyorum.Güneşli bir koyun koynunda,bir Pazartesi'de , henüz sabah çayını yudumlarken düşlüyorum seni; belki düşlerimdeki gibisindir, aslında hiç olmadığın karşı adaların kıyısında..
Tüm bunlardan öte uzakları düşlesem de ötedesin artık ; adı üzerinde adalar senin..Onlara bakmak bana düşmüştü; zaman,tüm acımasızlığı ile geçti; deniz dalgalandı, fenerler söndü gitti..Birkaç tekne çarptı şamandıralara, izlerimiz kayboldu. Ardında bir kaç aç martı, martının ağzında kan, yaralı balıklar bıraktı bizden kalan düşlerde.
Bir dilek tuttum Baobab Ağacı'nın altında, giderken..Lütfen dokunmasın yalnızlığına,her esişinde bu samyelini yüzünde hissettirecek olan varlığım..Sesimi duyurmadan, küreklerimi sana değdirmeden geçip gideyim her gece yanından.Sen duymadan,sana duyurmadan, usulca.

Adalar artık senindir;onları tüm kalbimle sana bırakıp gidebilirim..Olduğum yere, bir kitap ayracının yanına, bir deftere..ya da bir daktilo sayfasına yazıyorum işte..Itırlar yeşerdiğinde ;Nisan her zamankinden daha çok zulmettiğinde şehre..Biri tutar getirir sana elinden bu yazıyı diye...şimdiden..

// Nisan-İzmir

13 Şubat 2010 Cumartesi

Kırmızı soluğunu şimdi çevirip de bakma bize lütfen..Makamını bilmediğin bir şarkı söylüyor insanlık.Notaları keşmekeş içinde;anlayamazsın.Kargalar bile anlamıyorlar ki ;bu bozuk senkrona gülüyorlar.. Sızın artmasın olduğun yerde;sızımsa dinmesin.Dinmesin ki; her yeni doğan çocukla insanlıktan umudunu kesmediğini düşünenlerin tanrısına ben de acı ile gülümseyebileyim.Sonrasında iyilik güzellik demek isterken önümüze çıkan taşlara takılıyorum; burada..Bu sefer olmuyor;zira,

Sırtınızda oraklarla
girdiğiniz tarlaların,
biçilen ekinlerin,
tarihlenen ekimlerin ardısıra;
ayakta alkışlanan ve örse vuran çekiçlerinizin
bekçisi şimdi bu korkuluklar.
çöpten,samandan;
ağzında duyamadığımız binlerce
lakırdı ile kargaları kovuyorlar;
Lak lak ..karga gak..!

Kışın dibi // İzmir

8 Şubat 2010 Pazartesi

hoşça kal

Kalp ağrısı ile karışık sırt ağrısı..Rutubetten diyor Turan Reis; dizlerimde de bir sızı..

“siyatiklerin azmıştır üstad..Bu havalara alışkın değilsen vay haline ;hele ki yaşın 50 yi geçmişse..”

Geldiğimden bu yana çok yağmur yağdı burada hala yağıyor .Birara dolu bile yağdı.Fırtınayı hiç saymıyorum..Şimdi ise kırık bir ışık var kasabanın üzerinde;her an tayfını oluşturmaya hazır..Alaim-i sema der eskiler,ebem kuşağı..Gökkuşağı işte bildiğin.Oluşacak gibi duruyor ;sanki elimi uzatsam,dokunsam, renkleri elime bulaşacak..

Peki ya ben nasılım ?

Günlerimin ve uykularımın düzensiz gidişatını bir yana bırakıp yazmanın ve okumanın tadını çıkarıyorum..Sana ,kendime ve başkalarına. Parasızlığın,derdimi alan şaraplarımın ,oltama takılan balıkların vefasını nasıl öderim bilmem..Beni hiç yalnız bırakmıyorlar.
Ne kadar oldu geleli,daha ne kadar kalırım burada bilmiyorum..Giderken haber vermediğim için bu sitemin,bu öfken biliyorum..Bir soluğa,bir es e ihtiyacım vardı benim de.

Son görüşüm seni gözümün önünden gitmiyor;gülümseyen gözlerin hele..

İyi ol,güzel ol sen..ve mektuplarımı bekle.

..Nasılsa buradaki varlığım;uzun mektuplara gebe..

“hoşça kal ayrıkotu,

hoşça kal..!”

sabah huysuzluğum

Yeşil çuhanın lekelerini sayarak ,kirlerinin nasıl çıkarılacağına akıl yoruyorum bir saattir..Sonra,tavana-sağlam-asılmış televizyondan Ayşe Teyze çıkıp,yıllarının kimya bilgisi ile “Ace evladım!Ace kullanmalısın” diyerek endişelerimi atmamı sağlıyor üzerimden..Evet Ayşe Teyze,yeşil çuhanın kahverengi kahve lekesi için “Ace” kullanılmalı.Eyvallah;ya kalpteki lekeleri ne ile çıkarırsın Ayşe Teyze ? O konuya bir formülün var mı..?Mümkünse artık gidip torunlarını falan büyüt-sen..!
Eziyetim;çaycı amcanın TV kanalını değiştirmesi ile biraz olsun azaldı.Bir sabahçı kahvesinde çayımı bekliyorum.Bu sefer beklediğim sadece çay,sen değilsin.Kaçıncı çayım senden sonra içtiğim;bilmiyorum..Üzerine kaç bardak çay kokladım onu da unuttum..Sadece bir bardak çay istiyorum şuan;demli,ince belli,şekersiz..Tavşan kanı..
Tavşanın kanını içmek fikri birgün olsun soğutmadıysa şimdiye kadar bizi çay içmekten..Genlerimizdeki vampir dominantlığını aklıma getiriyor bu durum; hemen ertesinde değişen kanaldaki adam da öyle diyor.Sabah belgeseli;Yay-Çep’in kımıllı böceklerinden beri merak etmediğim börtü böceği anlatıyor adam..Oysa ben vampirleri merak ediyorum;onlarla röportaj yapıp ;”kanımı emin..!”diyesim geliyor.0 Rh (-)..Kanımdan geliyor işte olumsuzluk;her şey negatif..
Belki de kan nakli gerek kimbilir..
Akşamdan kalma telaşlarım,dingin bir denizin üzerinde salınıyor bu sabaha doğru.Berrak,durgun,buz gibi bir denize bakıyorum,sen uykunda düşlerini sayıklarken.Kafamda bir ağırlık;yine onu evde bırakıp gelmek istemiyorum..Ürkütücü oluyor kafasız,otobüslerde,böyle kahvelerde..İyisi mi bir bank bulup uyumak saçak altında;zira yağmur yağmakta şehrimde,her şey sırılsıklam..
Deniz biraz daha yükseldi azönce.Gel-gitlerinden yorgun; bu sabah yağmurun eşliğinde.

5 Şubat 2010 Cuma

Erguvanlar açtığında

Orada olmayacağım.

Issız,sakin kıyılarına,

yengeçlerin kollarında saklanan

yavrularına

ve kayalıklarına,

haber salıyorum..

Artık,tüm çıplaklığın baki bende;

uyku arası mahmurluğundaki

huysuzluğun..

Bir daha ne zaman uyanırız bilinmez ki.

zaten çoktan haketmiştik bu uzun uykuyu..

gün sönmüş koynunda denize batarken.

suskunluğuna güveniyorum şimdi ;

çok konuştuğum günlerimi affet

affet ki;

acımasın yanıma aldığım anılarım,

karayazgılı bir şehre giderken ,

tek kollu çocukluğuma..