29 Ocak 2010 Cuma
....
saçlarını bırak ıslatsınlar..
Kollarımla sardığımda seni
nasıl olsa kuruyacaklar.
Özlemlerini nasıl bastırdıysan gövdene
şimdiye kadar dokunmadıysan sözcüklerime;
beni biriktirdiğini biliyorum içinde..
Bir sabah uyanıp,
uykuya daldığın kollarımda bulursan kendini,
şaşırma..
yeter ki dilinin tutulması geçsin sağanakların arasında
yeter ki arkadaşlığın sürsün oyunbozan çocukluğum karşısında..
aynı şekilde gelirim yanına,sana yol olmaya.
nedir ki;kaybettiğimiz bir kaç galon benzin olsun
sana geleceğim yolları arşın arşın geçerken..
kış devam ederken //İzmir
üzerine alınma
Sonra bir daha sesimi soluğumu çıkarmadım karşında..Yaralarımı sardım,kan izlerini temizledim..şimdi de bandajları açıyorum yavaş yavaş..Renkler gitmiş,yağmurlar çoğalmış..Soğumuşsun.Zaten sana ısınmayan bedenim artık çok daha soğuk.Soğuk daha keskin,soğuk daha çok biliyor dişlerimi,tırnaklarımı;keskinleştiriyor.Seni yırtıcılığım ile korkutmak istemedim ama ektiğini biçermiş insan..İnsan;öznesi olamayacak kadar bu cümleye hakimsin sen işte;anlamsızlığın da buradan kaynaklı..Seni anlayamıyor;varlığına bir anlam veremiyor olmam da bundan..
Uzun ,soğuk,belirsiz bir kış geçiyor üzerimden,üzerimizden.Yol yine uzun,zorlu.
Buarada,unutmadan ;özlediklerimden ve sevdiklerimden uzak durman için daha ne kadar diyet ödemem gerekli;sen bunu bir düşün..
Bir dahaki zelzelede görüşmek üzere..
28 Ocak 2010 Perşembe
sis
Buluştuğumuz nokta,bir basamak olacaktı sen ve ben için.Henüz “biz” i oluşturamadığımız ağırlığın hissi ile bir buluşma olacaktı bu..Eğer sen gelseydin;ben gitmeseydim..Geyikler çoğalmasaydı,aslan kükreyip,balık ağaca çıkmasaydı ..dı..dı.dıı
Buluşma olacaktı adı;kör bir noktada durduğumuz ve birbirimizi göremediğimiz o “an” ın adı..
Sisin bahanesi de iklimin kırgınlığıydı belki paravan olmaktan kaçarken sessizliğimize..
Sonbahar//ankara
27 Ocak 2010 Çarşamba
satır arası
Zamanın yarıklarından sızıp
“an”larımı yakaladın benimle
sımsıcaktı gelişin,
usulcaydı.
Eğlendiğim ve paylaştığım tüm
vakitlerim içindi
müteşekkir duruşum;karşında
ve yalnızlığım artık,senindi..
Bitmeyecek bir şiire başladım seninle
dinmeyecek bir yağmura kapattım şemsiyemi.
Çocuk sevinçlerimle
verilmiş bir armağandın bana.
Şimdi;
o asık suratında bir gamze kadar derin
mutluluğunu görmem için
gülümse bana.
Bil ki bugün,
tüm olumlu satırların arasından
seçilenler ile yazılmış
bu şiir sanadır,
yalnızca sana..
Sonbahar//İzmir
seni,kısa bir an bile olsa görmek güzeldi
Akşamı sabah ettin;eşlik etti sesiyle sana.Uykunu bölmemek içindi fısıldayışı kulağına.Kulağından yanağına doğru öpüşleriyle uykunda irkilişin.Teninin tenindeki izi;iz bırakıp giden;her hücrene,her zerrene kadar işleyen bakışları.
İyi ki geldin;iyi ki geldi sana.Buluştuğunuz noktayı şimdi anlıyorsun;sabah olmuş,yol bitmiş.Birazdan başlayacak olan karnavaldaki yerini almalısın.Atlıkarıncaların tımarlarını yapıp,balerinin eteklerini onarmalısın.Sonra göz kamaştıran sahne ışıklarının ardından;ona bakmalısın.Seni görürken,seni karşında durmuş alkışlarken;sen ,tezahuratlarına kulak tıkamalısın bu içinde bulunduğun kalabalığın.
…………………
Çantanı toparladın,uykusuz gecenin ardından,seni getiren yola dönüp bir kez daha baktın..İnanmalıydın artık.O,orada,şehrinde gerçekten vardı.Bir karış ötende sana bakıyordu.Sen ise;ışıklar altında ufacık adam;küçük dev adam..Ezilmeden durmuş,naralar atıp kükrüyordun önündeki duvarları aşarak.
Ve sonra zilin sesi duyuldu;sahne karardı.Perde indi,duvar patladı.Sıkışıp kaldınız duvarla perde arasında.Karanlıktı,bedenleriniz sıcacık.Parmaklarının yordamıyla yüzüne dokundu.İstediği sadece bir “an” idi senden..Sonra zaten yollarınız ayrılacak;senin uzun yolun;onun kısa-mutsuz yolu başlayacaktı tekrar.Tek dokunuşu sana olan bir an idi istediği.
Tüm olup bitmelerle sen şimdi O’nu da alıp uzun bir yola çıkıyorsun.Aklının köşelerini sürttün gerçeklerle.Bir güzel kirini,pasını akıttın;tıkanıklıklarını açtın kelimelerinin..Tertemiz cümleler kurup yazacaksın aklının dışında bir yerden; kalbinin içinden..
Tüm kalbinle..
Soğuk//İzmir
22 Ocak 2010 Cuma
Yeter ki,tozlu tavanarasından çıkar onları
Şaraba buladıktan sonra tüm yazdıklarımı,bir fıçıya doldurup,en açık denize bırakmalıyım ;ağırlığıyla en karanlığa..Üzerine bir mum yakmalıyım sönene kadar takip etmeliyim nereye gittiğini..Sessiz ve sakin gitmeli sana doğru.
Sahibini arayan mektuplar gibi arayıp bulmalı onlar seni..Özgür bir fıçı olup okyanusa açılmalılar bir boğazdan.Sonra saçılıp suyun içinde balıklara okumalılar hecelerini..
Yakmalıyım hepsini!Ateşi denemeliyim en sıcağından..Küllerini bir kavanozun içinden,en zirvedeki tepenin üzerinden bırakmalıyım boşluğa;uçarcasına..Rüzgarla oldugun yere gelsinler;belki de savrulup gitsinler diye bozkırın griliğinde..
Yerin yedi kat dibinde,bir kuyuya gömmeliyim onları..Lifleri birbirinden ayrışsın,mürekkebi toprağın neminden dağılsın,yeni fidanlara enerji versin diye..
Demiştim ya;salıma binmeliyim belki de..Denizde bir gece;şarap fıçısından önce kaybolmak için.Balıklara yem olurdu hecelerim,toprakta karıncalara;havada yerçekimine..Fıçıda sarhoş olur;şarap kokusuyla..Karaya vurunca da paramparça..
Oysa zaman yok! Kayıp adresini yazdım zarfa.Pulu yapışmış bir zarf.İşte,postacı da geldi.Ama hala emin değilim eline ulaşmalarını istediğimden..
..El yazmalarımı aldığında bir ateş yak;dumanını görürüm ben..Sana gelen en kısa yoldan belki ben de yanına gelirim!
21 Ocak 2010 Perşembe
oyun zamanı
ahşap tenli dokunuşlar ile irkiliyorum..
Sensiz,
çoğu kez bizsiz ,
bir hayatın sonra ermesi kadar
canımı yakıyor gidişin..
Ardına bakmadan,
dönmeye cesaretsiz ve umursamaz..
İçimdeki öfkeyi bastıramadığım
aynı akşamlardan kalma bu satırlarımı sana,
sensiz geçecek nice güne ve
o ağrılı yaralarıma yazıyorum;
şifa niyetine ..
Bir oyundu oynadığımız;
kuralsızlıklarla oyunluktan çıkmış,
perdesi eski,
tenin pürüzlerini ortaya çıkaran
dürüst bir oyun..
ve sen oyun arkadaşım..
Ne bundan sonrası olacak bu oyundan bize kalan,
ne de öncemiz olacak anımsanan..
Söylediğimiz her söz,baktığımız her renk,
aldığımız her alkış,
kalbimize bir delik daha açacak.
Ten yarılsa da
yaralansa da artık;
çatlaklarından sızan zamansız ağırlık
bu sahneyi karartacak..
Sonbahar//İzmir
somewhere under the sun
Uzak şimdi.Orjinimden o kadar uzaktayım ki..Gözümü açıp bir kelime bile edemiyorum ;ağzım zaten kapalı,gözlerimle konuşmak neye yarayacak.Asabiyetin ,asaletini fırlatıp attı çoktan.Baksan da göremezsin artık gözlerimdeki kırmızıyı..
Kapattım bu yüzden gözlerimi;yüzümü günebakan gibi çevirdim güneşe.Sıcacık geldi,iyi geldi.Sesleri susturdu,uğultu halindeki yalnızlığımı sadeleştirdi.Sorduğun her soru yanıtsız kalacak bir süre bu yüzden;dondurdum o anı.Ne kadın,ne erkek,ne yol..Karşımda gerili asılmış afişler bile yoklar belki de.Çünkü gözlerim kapalı;çünkü bakmak istemiyorum olduğun yöne,görmüyorum seni de.
“günebakan telaşıyla
yönümü arıyorum döne döne
yanlış coğrafyadayım belki de
ben neredeyim,güneş nerede..”
Kış // İzmir
20 Ocak 2010 Çarşamba
damaktaki dil suskunluğu bu
Tüm düzensizliğim ile odanın ortasında öylece kalmıştım.Kendimi bu kadar kötü hissettirecek ne söylemiş olabilirdin ki bana..!Dönüp bir kez daha düşünmek istemiyordum dediklerini;duymak,neyin ne anlama geldiğini,eksisini,artısını bilmek istemiyordum.Tek yapmak istediğim,seninle bir kadeh şarabı paylaşıp;müziğimi kulağına fısıldamaktı.Sen kulağını tıkadın belki ben farketmedim..Ben cümbüşün renklerini biraz abarttım belki;senin gözünü kamaştırdı.Ne olduğunu sanırım ikimiz de bilemeyeceğiz;o anın büyüsünün nasıl bozulduğunu.Bir "an" idi ve arkamı dönüp gitmek istedim karşından.Tercihlerini bir kez daha gözden geçirmeni temenni ederek,müziğimin sesini bir kademe daha azaltarak..
Sarabımın renginin bile farkında olmayarak.Ağırdı sözlerin;kantarın ibresini kontrol edemez duruma gelmiştik;gitme vaktiydi benim için..
Sonra ışığı kapattım.Düz beyaz kağıdın üzerine almaya çalıştıysam da az önce üflediğim küller çoktan uçuşup gitmişlerdi havada.Şarabın ekşi tadını,sarfettiğin sözlerin arasına koyup dilimi damağıma yapıştırdım.Küçükken bu yaptığım hareket için azar işitirdim hep.Artık azarların ardından yapmaya başladığım dilimin kıvraklığı oldu bu hareket.Damağıma yapışık;şaraplı,söyleyemediklerimden şişmiş bir dil..Karanlıkta öylece oturuyorum şimdi.Düşünmüyorum.Ne sana "kal sağlıcakla" dediğim anı,ne verdiğin notları mülakatımda..Ne de sana dair yazacağım tüm yazıları..
Karanlık ve ben varız şimdi.Birbirimizi görmeden oturuyoruz öylece.Gözlerimi kapatmam bile gereksiz,karşında durmam,ağlamam,gülmem..
Belirsiz bir yarına başlayacağım yeniden;sanki sen hiç olmamışsın gibi;sanki beni iyileştirmemişsin gibi..
Bir müzik gibi,notalarına parçalanıp okunmalı şiir de ..dinlenmeli.
"görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle,
Sana değiniyorum,sana ısınıyorum,bu o değil,
Bak nasıl,beyaza keser gibisine yedi renk
Birleşiyoruz sessizce.." // E.Cansever-Yerçekimli Karanfil.
13 Ocak 2010 Çarşamba
Günaydın Sevgili Milena
Arabalı yaşam,biraz uzaklaşmış olduğum kitaplarıma,açık hava kahvaltılarına ,biraz da kendime yöneltti sanıyorum beni.Sonuncusu dışındaki yönelimlerime itirazım yok ne yalan söyleyeyim.Evde bir köşeye koyup da hayatımın kalan kısmında-tekrar- okuyacağım dediğim kitaplarımı,uzun bir unutuştan sonra hatırlamak iyi geldi bu hafta.Trafiğe,şehrin keşmekeşine ve hızlı giden onca otomobile karşı durup her sabah,ofisin karşısındaki parkta oturup kitap okumak,zamanı doldurmak;belki bir şişeye,belki bir poşete.Bir çantaya ya da..Dolmasını beklerken bir-iki satır okumak;sonra da okumayı ne kadar özlediğimin farkına varmak.
Kafam yine devreye girecek biraz daha düşünmeye devam edersem.O,biraz sarsıldı son yıllarda.Parklardan,bahçelerden pek hoşlanmıyor;alıp onu dışarı çıkarmamı,gezdirmemi pek sevmiyor.Evde bırakıyorum onu,her sabah beni uğurluyor.”Beni bırak” diyor..”..müziğim ile kitaplarımla,yıkanacak,ütülenecek çamaşırlarımla..evimde,huzur içinde..Sen git-gel;akşam olunca ben evdeyim zaten.Dolaba kapatman ,çöpe atman falan da gerekmiyor beni.Uslu ve çalışkan olacağıma söz veriyorum tüm gün.Tüm gün boyunca,sen gelene kadar.Hafta sonu istersen alır beni götürürsün;başını alır gidersin istersen!”
Tüm bunları duyduktan sonra artık onu işe getirmiyorum.
Kafasızlığımın sabah mahmurluğunda bir kedi ziyaret etti masamı az önce.Belli ki yeni doğum yapmış;lohusa..Sadece yüzüme baktı,baktı.”Hani bu insanın kafası!” der gibiydi gözleri.Çok önemsemedim onu;nasıl olsa az sonra bırakıp gidecek beni.Ben,içtiğim çay ile kalacağım masada,parkın ortasında..O , yavrularına gidecek,anlatacak ;”bugün,kafası yoktu;bir insan gördüm!”.Yavrular şapşal! “Anne ne diyor?Açız bizzzz”
Kedilerin yaşamı..Yıllarca kedi besleyip,büyüttükten sonra bir kedinin benimle dalga geçmesi pek hoşuma gitmedi tabii ki.Kafamın yüzünden hep!
Umursamıyorum gerçi artık kafamı.Sıcak evinde rahat,uykusunda,yemeğinde,huzurlu..Sekiz saatlik bir ayrılık gün boyu;sonrası bana kalıyor.Böyle kaçamaklarla,sabah kahvaltısı yazıları yazdırıyor bana.
Az sonra gri gökyüzünden başlayacak yağmur damlaları inmeye.Kafam da yok ıslanacak bu sefer..Belki Moleskine ıslanır biraz;kalemimin kurşunu dağılır.Kedi kaçar;zira suyu pek sevmez onlar..Ben de yediğim gevrekle içtiğim çayın parasını ödeyip kalkarım almam gereken uzun yola doğru..En az sekiz saatlik koşturmaca,daralmaca,..
Nisan geldi belki artık sen de gelirsin be bahar!Senin rengin gri değildi böyle.O kadar da sandık sandık sakladık seni tüm kış boyunca;özgür günleri için güzel İzmir’in..E gel Artık !
Nisan '09// Bornova
Kafa Kafaya
Parktayım; adını bilmediğim , yan masamda iki İngilizin güneşlenerek çay içtikleri bir park..Bir saatim var.Koskocaman bir saat.Neler yapılmaz ki!Ama kafam ve ben sadece oturup çay içeceğiz bu bir saat içinde.Başka bir şey yapmadan,başka bir şey görmeden,düşünmeden..
Telefonunu açsaydı belki o da burada olacaktı;şimdi kafamı değil de onun anılarını dinliyor olacaktık.Ama kafam huzurlu,kafam bomboş..
Renkli renkli oyuncaklar;oyun çocukları üzerinde..Sağa-sola,aşağıya-yukarıya sallanıp duruyorlar..Renkli..Çocuklar için..Benim kilom bir çocuktan ne kadar fazla ki?Bir buçuk çocuk kadar işte.Belki de daha az kimbilir..Durmadan zayıflıyorum;kafam rahat.
Kafam patladı!Evet,onu,hava alması için parka çıkarmıştım kolumun altına alıp..Oysa ki sadece çay içip soluk alacaktık hayattan;duracaktık öylece.. ..Güneş gitti.Bulutun arkasına saklandığı gibi,ardından da ağlayan bulutlarını da getirdi rüzgar.Fırtına çıktı sonra.İki İngiliz,askılı tişörtlerinin üzerlerine yapışmasını engelleyerek yağmura direndiler.Kağıtlarım uçuştu,saçlarım sırılsıklam..
Oyun çocukları yüksek ateşle yatağa düştüler..Kafam ıslak..Patlakların arasından su sızmaya başladı.Çayım hala demli,Rüzgara,yağmura rağmen hala birileri geliyor,masalar doluyor..
Kafam huzursuz, mırıldanmaya başladı; “hadi gidelim” diyor.
Ama nereye?
Soluğumu tutup dip dalmaya hazır değilim henüz.Vücudum yorgun.Beklemeliyim belki de ,güneş çıkacak biliyorum..
Ama kafam sıkıldı.Biliyorum;sıkıldıkça su çıkıyor..Belki de preslemek gerek tekrar;bir daha hiç çıkmasın olduğu yerden..
Yolum uzun;alıp kafamı gitmeli,yola düşmeli..Bir saat geçiyor;vakit azalıyor..
Çayını içirdim kafamın.Artık gitme vakti
Yağmur hızlandı.
Çocuklar hala inatla sallanıyorlar salıncakta;bir ileri bir geri..
Kafam ise iyice sersem; “hava almaya çıkmamalıydık” diyor.
Sanırım bana bir daha güvenmeyecek ve benimle bir daha hiç biryere gelmeyecek.
Ee haklı kafam..Onca yorgunluktan sonra..onca düşünceden,onca okumadan sonra..
Anlamalıydım yorgunluğunu,zayıflığını..Ama yine de benim kafam ne yaparsın;alıp da çöpe atamazsın..ya da dolaba kapatamazsın..
Aslında fena fikir değil ;ileride bir çöp var.Alıp kafamı atsam bir çöp tenekesine ..Çöpçüler “bunu alamayız abla,bu çöpler arasında sınıflandırılamıyor ne yazık ki” derler mi acaba?
Derler!
Çöpe atmayı bile beceremem ki bu kafayı! Memlekette bu çöpçüler,bende de bu patlak kafa olduktan sonra..
periskop açılıyor;yukarı sağa
Gül şimdi tüm planlarıma,dileklerime,umutlarıma..Gül,kahkahalarla,çatlayıncaya,patlayıncaya kadar gül..Umurumda değilsin biliyor musun..Olmadığını,”yok”luğunu anlayabiliyorum..İspat da edemedin yıllardır bana;neymiş de ağ örmüşsün başımıza çoraplardan;alnımızın yazısını yazmışsın..Dedim ya;fırtınalarını üzerimize salmışsın,kitaplarını kafamıza fırlatmışsın..Kitaplığım dolu üzerine afiyet;sagolasın..Çoğalmaya da devam edecek;çocuklarımıza,gelecek nesillere..
Sen sadece bir düşüncesin,insancıkların beyninde;bir elektrik akımının kısa devresinde üretilen bir sanrısın o kadar..
Artık seninle işim bitmiştir,bugün,bu tarihte ilişiğim kesilmiştir..Bu yazım da veda niyetine;periskopu açıyorum;yukarı,sağa..Orada olmadığını biliyorum..
Nice mutlu yaşlara..
07.05.2009
yarım kalan bir fincan çay
Bir erkek için uzun sayılabilecek ve karışık olan saçlarını adeta rüzgarda savurarak yanındaki balıkçıyı küçümser bir tavırla yanıtladı genç adam;”ben buradayım!” der gibi bağırarak konuşuyordu etrafındakilerle..”ee zamanında tedbirini almazsan ..”anlamında dudaklarını da bükerek kükremesine devam etti..
-hazıra dağ dayanmaz tabii..Almazsan zamanında!Kıbrıs Şehitlerinde var işe,Katil Kemal’den git al!Capcanlı yem hem de..
Balıkçı şaşkın,iki adım geriye zıpladı genç adamın ayaklarına döktüğü suyun akışıyla..
-Abi o Kemal;katil mi ?Aman Abi!
Kendimi hiçbir yere sığdıramadığım o akşam Kordon boyu yürümüştüm.İlk sigaram çimlerin üzerinde bir bankta,ikinci sigaram yuvarlak masaları olan,kristal fincanlarda çay içilen “lüküs” sınıfından bir cafede içildi..Bu balıkçı da o cafenin yanındaki iki balık için bekleyen bir nev’i kumarbazlardan biriydi..Sesindeki kendisine güvenen-ama bir o kadar da tedirgin-tonunu korumayı biliyordu.
Önce olduğu yeri,denizden taşıdığı bir kova tuzlu su ile suladı bir güzelce..yandaki balıkçının ıslanan ayaklarına bakmadı bile;Katil Kemal’den bahsediyordu o anda yemlerden,canlı canlı..Sonra yandaki-diğer yanı benim oturduğum masamın yanında olan “yan” –masaya oturdu.Hem de kristal bardakta çay içilen cafenin garsonuna nescafe siparişi vererek.Yandaki balıkçının ,yoksulluğuna,yemsizliğine,şaşkınlığına bakmadan,aldırmadan..
Çayım henüz bitmedi..Yan masamdaki balıkçı olmaya çalışan adam hala bağırıyor ve buradaki keyif arası sıkıntımı azönce çalan telefonum böldü..
Beklediğim telefondu,gitme vaktiydi..
Balıkçıyı ve yanında gürültü yapan balıkçı taklidi amorf adamı oldukları yerde bırakıp az sonra kalkacağım masamdan..Faytonlar geçiyorlar arka yoldan,ben yazıya son ararken onlara bakamıyorum;içtiğim son sigaranın dumanı burnumdan çıkıyor..ve rüzgar,uçağa binip giden-geri gelen sıkıntılarımı usulca dağıtıyor bağırışlar,midyeciler ve de tekne düdükleri arasında..
“Katil Kemal”
Canlı yemci
Hem de katilmiş abi!
Balıkçı hala şaşkın;
“Yemin var mı abi..Benimkisi bitmiş..” diyordu diğer oltalı adamlara ..Ben çay parasını öderken masaya gelen garsona..
05/Pasaport
kahvenin koyusu gecenin narası
Kendimi birden ,çantamda kalem ararken buldum azönce.Kocaman çantamda o kadar çok girinti çıkıntı oluşmuş ki;aklıma gelenleri kaçırmamak,unutmamak için biran önce kalemi bulmalıyım.Girmiş bir deliğe demek ki!Kara delik var çantamda korkarım..çantamda kayıp vak’aları çok sık yaşanmaya başlandı son zamanda ..Aklıma mukayyet olmalıyım..
Kurs çıkışı ;henüz ıssızlaşmamış Alsancak sokaklarından hızla geçerek yürüdüm..Çok geç bir saat değil tabii ki İzmir için.Hatta “gece yeni başlıyor!” denebilecek makul bir saat.Lodos başlamış;iskeleye yaklaşırken hissettim iyice,apaçık;yüzüme vuruyor “ben geliyorum” diyor yağmur..Gardınızı alınız!
Al sana bir gard !Şemsiye !Şemsi-ye..Şemsiye diye bir arkadaşımız vardı;küçüktük mahallemizde..Dalga geçilirdi doğal olarak kızcağız ile..Böyle isim mi olur!Çocukken çok yadırgardık..Yağmur yağdığında çok dalga geçerdik hatta..Şemsiye!Görev başına ;açıl bakalım..Gaddar çocukluk yılları..Şimdi kimbilir nerede,kaç yaşında,kaç çocugu vardır Şemsiye’nin…İkizi de vardı;çelimsiz Şemsi..O’nun konumuzla ilgisi yok.Yağmur ilgilendirmezdi onu hiç..o da yağmuru..
Pervaneler çalıştı yine.Vapur gelmiş,haberim yok.Kendime kahve alırken fark ettim;düdüğü de çalmazlar bu saatte!Kaçırma telaşı başladı yine vapuru..Çok da rüzgar var;ama kesinlikle üst kata çıkmalı!Bomboş..
Hay aksi!Yine ters tarafa oturmusum.Birkaç ışıkla birlikte karanlığını görebiliyorum ancak!
Neyse,kahvemi içmeli soğutmadan.
Yavaş yavaş üst kata çıkanlar da oldu benden sonra.Ama onlar talimli;hemen doğru yönü buldular.Bu doğru yön konusundaki beceriksizliğimi de anlamış değilim!Dursam;bir-iki saniye düşünsem halbuki,olacak bu iş ama!Hayallah;gördüğüm birkaç ışık da kayboldu işte!Kapkaranlık deniz!
Arka sırada üç sarhoş..Hahahaha gülüyorlar;biri damat adayı;içirmiş büyükleri..Öğüt veriyorlar..Arkamı dönüp bakabiliyorum aslında şehre.Işıl ışıl kıyı;birbirine karışmış ışıklar..Sarhoşlar nara atıyorlar ,kükrüyorlar adeta..Tırsıp,tek başıma bir bayan olarak hemen aşağıya inmem gerek bu sahnede aslında ama!Umarım biri denize kusmaz!Alkolün kaçınılmaz sonu..Yazıyı bırakıp da inemem aşağıya şimdi..Zaten az kaldı kıyıya..
Pervaneler gürültülü,gece sessiz..Seni aramak istedim önce;sonra numaranın kayıtlı olmadığını fark ettim telefonumda.Mesaj da yazamadım!Paylaşmak için seninle bu geceyi,bu meltemi,bu vapuru..bu özlemi..Kayıp adresteki dostluğumuzu..
Geldik,kahvem bitti ..Demir atma zamanı .Oysa ki yazacak çok şeyim var sana..
..gece uzun..Yol kısa..pervaneler gürültülü..
Ve fark ettim ki geceleri hiç martı olmuyor vapurun çevresinde..